(wikipedia)
‘İnsanoğlu için açgözlü denmiştir
her zaman. Elindekiyle yetinmeyip hep daha fazlasını istediği söylenir. Bunlar küçümseme dolu, eleştiri niteliğinde
sözlerdir. Oysa istemek insanın en büyük yeteneklerinden biridir ve onu, bulduğuyla yetinen hayvan türlerinden üstün
kılar.’
İnci, Meksika halk hikâyesine
tutulmuş bir aynadır. Toplumsal bir eleştiridir. İnsanoğlunun İD olan yapısıyla
karşı karşıya gelmesidir. 1940 Pulitzer ve 1962 Nobel Edebiyat Ödülüne sahip
yazar John Steinbeck, inci isimli kitabını, La Paz isimli kentte
gerçekleştirdiği gezi sırasında bir Meksika halk hikayesinden esinlenerek yazdı.
(neobilge)
John Steinbeck
Yazar, Kino ve ailesinin yaşam
öyküsünü anlatmadan önce okura şöyle söylüyor. ‘ Bu öykü bir kıssaysa, belki de
herkes ondan kendine göre bir anlam çıkarıyordur, kendi yaşamını onda
yorumluyordur.’ Yazar bu sözleriyle eserin bir çok mana kazanabileceğini ve her
okurun farklı bir neticeye varabileceğini belirtiyor.
Kitap, bir zamanlar İspanya Kralı’na
büyük zenginlikler getiren bir koyda yaşayan fakir bir Kızılderili inci
avcısının, Kino ve ailesinin hayat hikâyesini anlatır.
Kino, zengin inci hayatlarına
sahip ve en önemli geçim kaynağı inci olan bir kasabanın yoksul mahallerinden
birinde, küçük çalı kulübesinde karısı Juana ve oğlu Coyotito ile sakin bir
hayat sürmektedir.
Bir gün oğlu Coyotito, akrep
tarafından sokulur. Juana akrebin ağusunu bebeğin bedeninden çıkarmaya çalışsa
da bebeğin bedeni kızarmaya başlar. Kino, bunun üzerine oğlunu doktora götürür.
Doktor da kendini beğenmiş ve açgözlü bir karaktere sahip olduğu için bebeği
karşılıksız bakmayacağını söyler. Bunun üzerine Kino çareyi denizde arar ve
inci bulma umuduyla denize dalar.
Daldığı bölgede martı
büyüklüğünde bir inci bulur. Bulduğu bu inci Kino’nun hayatına bir umut ışığı
olur ve hayatının değişeceğine inanır. Bütün sorun burada başlar. Kino’nun
hayatı değişir evet ama düşündüğü gibi bir değişim olmaz.
John Steinbeck, bu eseriyle
okuyucuyu gerçek bir dünyaya götürür. Hırsın ve kıskançlığın insanların özünü
ortaya çıkardığı bir dünyaya. Freud’un yapısal kişilik kuramında insanı üç ana
başlık altında inceler; İD,EGO,SUPEREGO. Steinbeck, bu romanda okurlarına bu kişilik
arası geçişleri de gayet net gösterir. Yazar aynı zamanda okuma yazma bilmeyen,
olanaksızlıklar içerisinde yaşayan bireylerin farkındalıklarını da ortaya
koymaktadır. Kino, okuma yazma bilmemesine rağmen, bilgilerini güvence sayarak
onu kandırmaya yaklaşan insanlardan incisini korumaya çalışıyor. Bunu yaparken
yazar karşısındaki insanların etik anlayışından ziyade, kendi bilgisizliğini
sebep görüyor.
İnciyi bulan Kino’nun ne yapacağına
soranlara karşı cevabı;
‘ Benim
oğlum okuma yazma öğrenecek, kitaplar karıştıracak, yazacak da, yazmayı da
öğrenecek. Oğlum sayılarla uğraşacak. Onun bunları bilmesi bizi özgürlüğe
kavuşturacak. O öğrenecek, onun aracılığı ile bizler de öğreneceğiz.’
Bu cevap yazarın vurgulamak
istediği farkındalığı destekler niteliktedir.
Yazarın aynı zamanda kullandığı
yalın dili ve aslında her dönemde rastlayabileceğimiz bu sorunlara ayna
tutması, kitabın güncelliğini her daim korumasına olanak sağlamaktadır.