20 Kasım 2018 Salı

TOZLU RAFLAR ARASINDAKİ HAYATLAR


Sahaf dükkanlarının kapılarını aralayarak,  geçmişe veya farklı hayatlara doğru uzun bir yolculuğa çıkmanız mümkün.

Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa ilinde doğan sahaflık mesleği, ikinci başkent olan Edirne’de gelişerek günümüze kadar geldi. Sahaflar, ikinci el dergi ve kitapların alınıp satıldığı veya başka bir kitapla değiştirildiği küçük işletmeler ile bu mesleği yapanlardır. Bu tür kitap satış noktalarını diğer benzerlerinden ayıran en temel özellik ise ikinci el ürünlerin bulunabilmesi ve takas yöntemiyle ticaretin gerçekleşebilmesidir. Özellikle artık basılmayan, kısıtlı sayıda basılan fakat güncelliğini koruyan, ihtiyaç duyulan ya da tarihi önemine ilişkin olarak bir değer taşıyan her türlü basılmış eser bu alışverişin konusu olabilir. Bilimsel veriye ulaşabilmenin kütüphaneler dışındaki kaynak sağlayıcıları olabileceği gibi, tarihteki ve bellekteki somut verileri günümüze taşıyan önemli sosyo-kültürel mekanlardır. Özellikle, günlük yaşamda kullandığımız baskı türündeki malzemelerin biriktirildiği koleksiyon türü olan efemera koleksiyonerleri  için önemli kaynaklar barındırmaktadır. Kitap severlerin de en sevdiği şeylerin başında şüphesiz ki sahafları gezmek, o havayı solumak gelir. İnsan, kitap kokuları içinde ve tozlu rafların arasında bir başka aleme gider ve başka hayatlara tanık olur.

Kitapların içinde yaşayan ve ömrünü bu kitaplara adayan insanlar var elbette. Yani sahaflar. Biz de sizin için ömrünü kitaplara adayan Cevdet Doğan’a sahaflık mesleğiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.



Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Elbette. Ben 66 doğumluyum.  Azeri kökenliyim.  Karslıyım ama daha önce hiç gidip görme imkanım olmadı ne yazık ki.  1976’ dan beridir de Tuzla’dayım. Aşağı yukarı 40-42 sene olmuştur. Biraz da buralı olduk diyebilirim çünkü  hayatım burada geçiyor. Sabah kalkar işime gelirim. Yaklaşık 14-15 saat bazen  16 saat dükkânımdayım.  Akşamda kaparım dükkanı evime giderim. Bundan ibaret hayatım.

Sahaflık hikayeniz nasıl başladı?
Başta sadece kitap okuyucusuydum. Aşağı yukarı 5 bin’e yakın kitabım vardı ve hemen hemen hepsini de okudum diyebilirim. Sürekli kitap okur ve kitap almak içinde Kadıköy’de ki sahaflara giderdim.  Ben 40-42 senedir tuzlada oturuyorum fakat bırakın sahafı, kitap alacak tek bir yer bulamıyorum ki şuan da hala doğru düzgün kitap evi olmayan ilçedeyiz ne yazık ki. Sonra dedim ki kendi kendime ‘neden bende dahil olmak üzere kitap okuyan herkes kitap almak için bu kadar uzağa gidiyor ki?’  Bunun üzerine bu dükkanı buldum ve topladım evdeki kitaplarımı aldım geldim. İlk başta biraz endişelendim  tabi yapabilir miyim diye çünkü hiç bilmediğim bir işti ama şuan buradayım ve hala devam ediyorum.  Sahaflık hikayem böylelikle başlamış oldu.

Hayalinizdeki meslek miydi sahaflık ?
İşsiz kaldığım bir dönemde karar verdim. Hayalimdeki meslek değildi aslında ama hayal etmedim de değil. Dediğim gibi kitap okumayı çok severim. Hayatımın bir parçasıdır kitap.

Sahaflığa başladığınız ilk zamanlarda karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
Elbette oldu. Maddi olarak ilk başlarda çok zorlandım çünkü üç sene önceye kadar satacak kitap bulamıyordum ama şuan öyle değil. Dükkandaki kitaplarım kadar bide depomda var, varda şöylede bir sıkıntı var satamıyorum. Ben burayı ilk açtığım zamandan bu zamana kadar tuzla nüfusu 4’e katlanmış durumda ama kemik müşterilerim dışında gelen müşteri sayım da ne yazık ki çok değil. Çünkü insanlar 10-15 liraya bir kitap aldığı zaman ikincisini alırken kırk kere düşünüyor.




Her mesleğin zor ve kolay yanları vardır Cevdet bey. Sahaflık mesleğinin zorlukları ve kolaylıkları nelerdir sizce?
Göründüğü kadar kolay bir iş değil inanın çünkü burası okyanusta bir damla. Öyle farklı kitaplar arayıp soranlar oluyor ki bazen ben bile ilk kez duymuş oluyorum ismini. Sahaf olabiliriz, çok fazla kitap okuyabiliriz ama bu demek değildir ki her kitabı, her yazarı, her şairi bileceğiz.  Tabi bugün internet denen bir şey var. Oradan buluyorsunuz kitabın ismini cismini ama kendisini bulmak pek mümkün olmuyor ne yazık ki. İnsanlar bizden her şeyi bilmemizi bekliyor. İstedikleri cevapları alamayınca memnuniyetsiz bir tavra bürünüyorlar. Sonra bu kitabın içeriği nedir, bu kitabın içeriği nedir diye sorup duruyorlar. Hâlbuki kitabın arka kapağına baksalar okumayı deneseler içerik ne öğrenecekler ama okumaya üşenip bana soranlar oluyor. Tabi her şeyden önce de işimizin en sıkıntılı yani ne biliyor musunuz? Müşterilerimizin gelip bize, bana kitap tavsiye eder misiniz diye sorması. Ben karşımda ilk defa gördüğüm kişinin ne tür kitap okuduğunu nasıl bileyim ki ona kitap önereyim yada ne tür kitaplardan hoşlanır nereden bilebilirim ki? Bana hoş gelen belki de ona hoş gelmez.  Hadi devamlı bir müşterim sorsa anlarım, tavsiyelerde bulunurum çünkü bilirim alıp ettiklerini ama ilk kez tanıdığım birine ne tavsiye edebilirim ki? Bu durum günde en az üç kere geliyor başıma inanın. Bunun yanı sıra bazen dükkanımı telefon kulübesi olarak kullananlarda oluyor. Biri geliyor elinde telefon dükkan sessiz diye giriyor içeri dükkanı gezerek telefon görüşmesi yapıyor. Görüşmesi  biter bitmez iyi günler, hayırlı işler vs. bile demeden vurup geçiyor. Tamam arkadaşım da sen görüşme yapacaksan beni neden rahatsız ediyorsun ki? Onun dışında işimizin öyle çok zor bir yanı yok yani. Sessiz sakin bir ortamdayız hep. En azından vücut olarak yorulmuyoruz ama beyin olarak gerçekten yoruluyoruz çünkü kitap evleri gibi değiliz. Kitap evinde bir kitaptan 10-15 çeşit olduğu için bizim kadar çok kitap çeşidi olamayabiliyor. Ben birde takas usulü de çalıştığım için çok eski, nadir kitaplarda elime geçebiliyor. Kitaplarımın hemen hemen hepsi orijinal fiyatları da herkes alabilsin diye uygun.

Peki kitaplarınızı genelde nasıl temin ediyorsunuz?
Bana genelde kitaplarını satmak için gelenlerin getirdiği kitaplar oluyor, taşınan insanların bağışlamak istediği kitaplar oluyor ve en önemlisi dediğim gibi takas. Takas usulü çalıştığım içinde elimde sürekli kitap değişimi oluyor. Kimi insanlar var üç kitap getirip bir kitap götürüyor. Kimi hayır severlerin bağışladığı kitaplar oluyor. Burada yazlıkları olan insanlar, Tuzla’da başka sahaf olmadığı için bana destek amaçlı kitap bağışında bulunuyor. Bir şekilde bir kitap alışverişi içerisindeyim yani. Hiç unutmuyorum bir gün bir evden 1000’e yakın bir kitap bağışı olmuştu dükkanıma. Tabi bağış yapanın durumu çok iyiydi. Aşağı yukarı dükkana her gün kitap gelir ama üç tane ama üç yüz tane belli olmaz.

Biliyorsunuz ki artık internet sayesinde istediğimiz her şeye kolayca ulaşabiliyoruz ve tabi ki bunlara kitaplarda dahil. Online kitap satışlarının sahaflar ve kitap evleri üzerindeki etkileri nedir sizce?
Olumlu da diyemem, olumsuz da diyemem aslında. Evet online satışlar sayesinde insanlar sahaf ve kitap evlerini gezmeden rahatlıkla istediği kitaplara ulaşabiliyor fakat kitabı rafında seven okurlar için geçerli değil bu.  Bazı okurlar sahafları, kitap evlerini vb. yerleri gezmekten zevk alır. Kitaba dokunmak kokusunu almak ister. Bu okurlar da çoğunlukta olması bizi çok sevindiriyor. Bu demek değil ki bu okurlar online alışveriş yapmıyorlar ama dediğim gibi vakitlerinin çoğu sahaflarda geçiyor bence. Hem sahaflarda bulunan kitap çeşidi internette bulunamaya da biliniyor. İlk basım çok kitap geçmiştir elimin altından. Bunun yanı sıra 2.el kitap almaktan hoşlanan insanlar da çok fazla. Her kitap sahibinin hayatından izler taşıyor az da olsa. Kimi insanlar notlar da yazıyor. Bunları okumaktan hoşlanan insanlar da var. Bu şekilde yani.




Hangi tür kitapları okumayı tercih ediyorsunuz?
Ben her türlü kitabı okurum ama favorim her zaman çizgi romandır. Kulağa komik gelebilir belki ama çizgi roman okumaktan bugün bile hala çok zevk alıyorum. Ben daha beş yaşındaydım. Evdeki çizgi romanları inceler dururdum hep.  Annemin okuma yazması yoktu. Babamda işe gidip gelirdi hep. Yani bana okuma yazma öğretecek kimse yoktu. Babam tuttu beni kolumdan okula götürdü ve beni misafir öğrenci olarak kabul ettiler. Benim dönemimde yedi yaşından önce okula başlayamıyordunuz tabi. Öyle böyle derken bir iki ay içerisinde gide gele okumayı yazmayı söktüm ben. Ondan sonra bıraktım gitmeyi ve hep evde çizgi roman okudum. Böylelikle de geliştirdim okumayı. Sonra okul çağım geldi ve okula başladım. Erken okuma yazma sökmenin de şöyle bir dezavantajı oldu bana, okula başladığımda diğer öğrencilere ayak uyduramadım çünkü hep bir tık öndeydim. Bide bizim dönemimizde yasaktı çizgi roman okumak. Öğretmenler çok kızardı. Ders kitapları arasında gizli gizli okurduk hep. 20 yaşına geldiğimde de aşağı yukarı okumadığım klasik kalmadı. Kişisel gelişim okumayı pek sevmem mesela. Sonra siyasi kitaplar çok okurdum artık okumuyorum. Onun dışında okurum her türlü.

Müşteri yaş aralığınız nedir?
Her yaştan var. 7 yaşında da müşterim var benim 70 yaşında da müşterim var. Yaş kategorisi yok ama harp okulu, piyade okulu, üniversiteler ve liseler çok olduğu için Tuzla’da genç müşterim elbette ki daha ağırlıklı. Bu genç müşterilerimin yarısı da tabi okulun ödev olarak verdiği kitapları alıyor ne yazık ki.

Türkiye’de ki kitap okuma alışkanlığı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Üzülerek söylüyorum ki Türkiye kitap okumuyor. Kitap okuyan sayısı binde bir. Okuyan da fazla okuyor bazen. Belki de bu binde biri de o çoğaltıyor. Mesela ben bazı müşterilerime kitap yetiştiremiyorum. Bazı müşterilerim ise kitabı dekoratif amaçlı kullanmak için kitap alıyor ne yazık ki. Bu kitabın kapağı güzelmiş, rengi güzelmiş, evin burasında çok hoş durur vs. diyerek alıyor kitap ki bu çok acı bir durum bence. Herkes ayda bir kitap okusa bir ömür boyunca kaç kitap okumuş olur ki?  Teşvik yok. Okuma alışkanlığı kazanmaya iten bir sistem yok. Tamam benim işim bu ama inanın ben bunu kazancım açısından söylemiyorum. Bu şeklide nasıl gelişebiliriz ki? Okumazsak, merak etmezsek, öğrenmezsek nasıl gelişebiliriz? Kitap okuma alışkanlığı kazanan bir insan önce kendini sonra ülkesini kurtarır. Kendini cehaletten, ülkesini güdülmekten kurtarır. Burada aileye çok iş düşüyor tabi. Ailede başlar bu denli köklü alışkanlıklar. Boşuna dememişler ağaç yaşken eğilir diye. Kitap okumaktan kimseye zarar gelmez ama cehaletten herkese zarar gelir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.