Sahaf dükkanlarının
kapılarını aralayarak, geçmişe veya
farklı hayatlara doğru uzun bir yolculuğa çıkmanız mümkün.
Osmanlı’nın ilk başkenti olan
Bursa ilinde doğan sahaflık mesleği, ikinci başkent olan Edirne’de gelişerek
günümüze kadar geldi. Sahaflar, ikinci el dergi ve kitapların alınıp satıldığı
veya başka bir kitapla değiştirildiği küçük işletmeler ile bu mesleği
yapanlardır. Bu tür kitap satış noktalarını diğer benzerlerinden ayıran en
temel özellik ise ikinci el ürünlerin bulunabilmesi ve takas yöntemiyle ticaretin
gerçekleşebilmesidir. Özellikle artık basılmayan, kısıtlı sayıda basılan fakat
güncelliğini koruyan, ihtiyaç duyulan ya da tarihi önemine ilişkin olarak bir
değer taşıyan her türlü basılmış eser bu alışverişin konusu olabilir. Bilimsel veriye
ulaşabilmenin kütüphaneler dışındaki kaynak sağlayıcıları olabileceği gibi,
tarihteki ve bellekteki somut verileri günümüze taşıyan önemli sosyo-kültürel
mekanlardır. Özellikle, günlük yaşamda kullandığımız baskı türündeki
malzemelerin biriktirildiği koleksiyon türü olan efemera koleksiyonerleri için önemli kaynaklar barındırmaktadır. Kitap
severlerin de en sevdiği şeylerin başında şüphesiz ki sahafları gezmek, o havayı
solumak gelir. İnsan, kitap kokuları içinde ve tozlu rafların arasında bir
başka aleme gider ve başka hayatlara tanık olur.
Kitapların
içinde yaşayan ve ömrünü bu kitaplara adayan insanlar var elbette. Yani
sahaflar. Biz de sizin için ömrünü kitaplara adayan Cevdet Doğan’a sahaflık
mesleğiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.
Sizi kısaca
tanıyabilir miyiz?
Elbette.
Ben 66 doğumluyum. Azeri
kökenliyim. Karslıyım ama daha önce hiç
gidip görme imkanım olmadı ne yazık ki.
1976’ dan beridir de Tuzla’dayım. Aşağı yukarı 40-42 sene olmuştur.
Biraz da buralı olduk diyebilirim çünkü
hayatım burada geçiyor. Sabah kalkar işime gelirim. Yaklaşık 14-15 saat
bazen 16 saat dükkânımdayım. Akşamda kaparım dükkanı evime giderim. Bundan
ibaret hayatım.
Sahaflık hikayeniz
nasıl başladı?
Başta
sadece kitap okuyucusuydum. Aşağı yukarı 5 bin’e yakın kitabım vardı ve hemen
hemen hepsini de okudum diyebilirim. Sürekli kitap okur ve kitap almak içinde
Kadıköy’de ki sahaflara giderdim. Ben
40-42 senedir tuzlada oturuyorum fakat bırakın sahafı, kitap alacak tek bir yer
bulamıyorum ki şuan da hala doğru düzgün kitap evi olmayan ilçedeyiz ne yazık
ki. Sonra dedim ki kendi kendime ‘neden bende dahil olmak üzere kitap okuyan
herkes kitap almak için bu kadar uzağa gidiyor ki?’ Bunun üzerine bu dükkanı buldum ve topladım
evdeki kitaplarımı aldım geldim. İlk başta biraz endişelendim tabi yapabilir miyim diye çünkü hiç
bilmediğim bir işti ama şuan buradayım ve hala devam ediyorum. Sahaflık hikayem böylelikle başlamış oldu.
Hayalinizdeki meslek
miydi sahaflık ?
İşsiz
kaldığım bir dönemde karar verdim. Hayalimdeki meslek değildi aslında ama hayal
etmedim de değil. Dediğim gibi kitap okumayı çok severim. Hayatımın bir
parçasıdır kitap.
Sahaflığa
başladığınız ilk zamanlarda karşılaştığınız zorluklar oldu mu?
Elbette
oldu. Maddi olarak ilk başlarda çok zorlandım çünkü üç sene önceye kadar
satacak kitap bulamıyordum ama şuan öyle değil. Dükkandaki kitaplarım kadar
bide depomda var, varda şöylede bir sıkıntı var satamıyorum. Ben burayı ilk
açtığım zamandan bu zamana kadar tuzla nüfusu 4’e katlanmış durumda ama kemik
müşterilerim dışında gelen müşteri sayım da ne yazık ki çok değil. Çünkü
insanlar 10-15 liraya bir kitap aldığı zaman ikincisini alırken kırk kere
düşünüyor.
Her mesleğin zor ve
kolay yanları vardır Cevdet bey. Sahaflık mesleğinin zorlukları ve kolaylıkları
nelerdir sizce?
Göründüğü
kadar kolay bir iş değil inanın çünkü burası okyanusta bir damla. Öyle farklı
kitaplar arayıp soranlar oluyor ki bazen ben bile ilk kez duymuş oluyorum
ismini. Sahaf olabiliriz, çok fazla kitap okuyabiliriz ama bu demek değildir ki
her kitabı, her yazarı, her şairi bileceğiz.
Tabi bugün internet denen bir şey var. Oradan buluyorsunuz kitabın
ismini cismini ama kendisini bulmak pek mümkün olmuyor ne yazık ki. İnsanlar
bizden her şeyi bilmemizi bekliyor. İstedikleri cevapları alamayınca
memnuniyetsiz bir tavra bürünüyorlar. Sonra bu kitabın içeriği nedir, bu
kitabın içeriği nedir diye sorup duruyorlar. Hâlbuki kitabın arka kapağına baksalar
okumayı deneseler içerik ne öğrenecekler ama okumaya üşenip bana soranlar
oluyor. Tabi her şeyden önce de işimizin en sıkıntılı yani ne biliyor musunuz?
Müşterilerimizin gelip bize, bana kitap tavsiye eder misiniz diye sorması. Ben
karşımda ilk defa gördüğüm kişinin ne tür kitap okuduğunu nasıl bileyim ki ona
kitap önereyim yada ne tür kitaplardan hoşlanır nereden bilebilirim ki? Bana
hoş gelen belki de ona hoş gelmez. Hadi
devamlı bir müşterim sorsa anlarım, tavsiyelerde bulunurum çünkü bilirim alıp
ettiklerini ama ilk kez tanıdığım birine ne tavsiye edebilirim ki? Bu durum
günde en az üç kere geliyor başıma inanın. Bunun yanı sıra bazen dükkanımı
telefon kulübesi olarak kullananlarda oluyor. Biri geliyor elinde telefon
dükkan sessiz diye giriyor içeri dükkanı gezerek telefon görüşmesi yapıyor. Görüşmesi biter bitmez iyi günler, hayırlı işler vs.
bile demeden vurup geçiyor. Tamam arkadaşım da sen görüşme yapacaksan beni
neden rahatsız ediyorsun ki? Onun dışında işimizin öyle çok zor bir yanı yok
yani. Sessiz sakin bir ortamdayız hep. En azından vücut olarak yorulmuyoruz ama
beyin olarak gerçekten yoruluyoruz çünkü kitap evleri gibi değiliz. Kitap
evinde bir kitaptan 10-15 çeşit olduğu için bizim kadar çok kitap çeşidi olamayabiliyor.
Ben birde takas usulü de çalıştığım için çok eski, nadir kitaplarda elime
geçebiliyor. Kitaplarımın hemen hemen hepsi orijinal fiyatları da herkes
alabilsin diye uygun.
Peki kitaplarınızı genelde
nasıl temin ediyorsunuz?
Bana genelde
kitaplarını satmak için gelenlerin getirdiği kitaplar oluyor, taşınan
insanların bağışlamak istediği kitaplar oluyor ve en önemlisi dediğim gibi
takas. Takas usulü çalıştığım içinde elimde sürekli kitap değişimi oluyor. Kimi
insanlar var üç kitap getirip bir kitap götürüyor. Kimi hayır severlerin
bağışladığı kitaplar oluyor. Burada yazlıkları olan insanlar, Tuzla’da başka
sahaf olmadığı için bana destek amaçlı kitap bağışında bulunuyor. Bir şekilde
bir kitap alışverişi içerisindeyim yani. Hiç unutmuyorum bir gün bir evden
1000’e yakın bir kitap bağışı olmuştu dükkanıma. Tabi bağış yapanın durumu çok
iyiydi. Aşağı yukarı dükkana her gün kitap gelir ama üç tane ama üç yüz tane
belli olmaz.
Biliyorsunuz ki
artık internet sayesinde istediğimiz her şeye kolayca ulaşabiliyoruz ve tabi ki
bunlara kitaplarda dahil. Online kitap satışlarının sahaflar ve kitap evleri
üzerindeki etkileri nedir sizce?
Olumlu
da diyemem, olumsuz da diyemem aslında. Evet online satışlar sayesinde insanlar
sahaf ve kitap evlerini gezmeden rahatlıkla istediği kitaplara ulaşabiliyor
fakat kitabı rafında seven okurlar için geçerli değil bu. Bazı okurlar sahafları, kitap evlerini vb.
yerleri gezmekten zevk alır. Kitaba dokunmak kokusunu almak ister. Bu okurlar
da çoğunlukta olması bizi çok sevindiriyor. Bu demek değil ki bu okurlar online
alışveriş yapmıyorlar ama dediğim gibi vakitlerinin çoğu sahaflarda geçiyor
bence. Hem sahaflarda bulunan kitap çeşidi internette bulunamaya da biliniyor.
İlk basım çok kitap geçmiştir elimin altından. Bunun yanı sıra 2.el kitap
almaktan hoşlanan insanlar da çok fazla. Her kitap sahibinin hayatından izler
taşıyor az da olsa. Kimi insanlar notlar da yazıyor. Bunları okumaktan hoşlanan
insanlar da var. Bu şekilde yani.
Hangi tür kitapları
okumayı tercih ediyorsunuz?
Ben her
türlü kitabı okurum ama favorim her zaman çizgi romandır. Kulağa komik
gelebilir belki ama çizgi roman okumaktan bugün bile hala çok zevk alıyorum.
Ben daha beş yaşındaydım. Evdeki çizgi romanları inceler dururdum hep. Annemin okuma yazması yoktu. Babamda işe
gidip gelirdi hep. Yani bana okuma yazma öğretecek kimse yoktu. Babam tuttu
beni kolumdan okula götürdü ve beni misafir öğrenci olarak kabul ettiler. Benim
dönemimde yedi yaşından önce okula başlayamıyordunuz tabi. Öyle böyle derken
bir iki ay içerisinde gide gele okumayı yazmayı söktüm ben. Ondan sonra bıraktım
gitmeyi ve hep evde çizgi roman okudum. Böylelikle de geliştirdim okumayı.
Sonra okul çağım geldi ve okula başladım. Erken okuma yazma sökmenin de şöyle
bir dezavantajı oldu bana, okula başladığımda diğer öğrencilere ayak
uyduramadım çünkü hep bir tık öndeydim. Bide bizim dönemimizde yasaktı çizgi
roman okumak. Öğretmenler çok kızardı. Ders kitapları arasında gizli gizli
okurduk hep. 20 yaşına geldiğimde de aşağı yukarı okumadığım klasik kalmadı.
Kişisel gelişim okumayı pek sevmem mesela. Sonra siyasi kitaplar çok okurdum
artık okumuyorum. Onun dışında okurum her türlü.
Müşteri yaş
aralığınız nedir?
Her yaştan
var. 7 yaşında da müşterim var benim 70 yaşında da müşterim var. Yaş kategorisi
yok ama harp okulu, piyade okulu, üniversiteler ve liseler çok olduğu için Tuzla’da
genç müşterim elbette ki daha ağırlıklı. Bu genç müşterilerimin yarısı da tabi
okulun ödev olarak verdiği kitapları alıyor ne yazık ki.
Türkiye’de ki kitap
okuma alışkanlığı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Üzülerek
söylüyorum ki Türkiye kitap okumuyor. Kitap okuyan sayısı binde bir. Okuyan da
fazla okuyor bazen. Belki de bu binde biri de o çoğaltıyor. Mesela ben bazı
müşterilerime kitap yetiştiremiyorum. Bazı müşterilerim ise kitabı dekoratif
amaçlı kullanmak için kitap alıyor ne yazık ki. Bu kitabın kapağı güzelmiş,
rengi güzelmiş, evin burasında çok hoş durur vs. diyerek alıyor kitap ki bu çok
acı bir durum bence. Herkes ayda bir kitap okusa bir ömür boyunca kaç kitap
okumuş olur ki? Teşvik yok. Okuma
alışkanlığı kazanmaya iten bir sistem yok. Tamam benim işim bu ama inanın ben
bunu kazancım açısından söylemiyorum. Bu şeklide nasıl gelişebiliriz ki?
Okumazsak, merak etmezsek, öğrenmezsek nasıl gelişebiliriz? Kitap okuma
alışkanlığı kazanan bir insan önce kendini sonra ülkesini kurtarır. Kendini
cehaletten, ülkesini güdülmekten kurtarır. Burada aileye çok iş düşüyor tabi.
Ailede başlar bu denli köklü alışkanlıklar. Boşuna dememişler ağaç yaşken
eğilir diye. Kitap okumaktan kimseye zarar gelmez ama cehaletten herkese zarar
gelir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.