(gaiadergi)
Jack Kerouac: Her
şey güzel giderken çok güzele odaklanıp, her şeyin gittiğini farkedememiştik.
New York’ta bir araya gelen ve
daha sonra batı yakası kardeşliğine katılan, Amerikan şairleri ve yazarlarından
oluşmuş, tabuları reddeden, yaşamın kendilerini şekillendirmesine izin vermeden
yaşamı şekillendiren bir kuşak, Beat Kuşağı.
(pinterest)
68 Hareketleri ve cinsel devrimi,
mülkiyetsizlik ve aidiyetsizlik gibi değerleri benimseyen Hippileri ve Post
Modern Edebiyatı büyük ölçüde etkileyen Beat Kuşağı’na bu ismi ilk öneren, 1948
yılında JAck Kerouac oldu.
Jack Kerouac:
İçimde bir tedirginlik, sınırı geçiyorum ve El Paso’dan geçip tren
istasyonundan sırt çantamı alıyorum; içim rahatlayıveriyor. Gene o üç mili
tepip kumluğa varıyorum; ay ışığında kolay oluyor yolumu bulmam ve tırmanıyorum
çizmelerimle rap rap diye giderek…
(cmgworldwide)
Jack Kerouac
Meteliksiz, yersiz yurtsuz, dışlanmış,
yorgun, bitkin gibi anlamlara gelen ‘Beat’ kelimesinin ‘Beatific’(kutsayan/mutlu
eden) çekimine dikkat çeken Kerouac, kelimeyi yeniden şekillendirmiştir.
Beat Kuşağı’nın temelleri, 1940’lı
yıllarda Columbia Üniversitesi’nden (New York) bir grup öğrencinin otostopla
Amerika’yı gezmesiyle atıldı. Üniversitedeki bir edebiyat topluluğunda yer alan
bu grup, gittikleri eyaletlerde keskin, muhalif düşüncelerini ve sıra dışı
yaşam şekillerini yaymaya başladı. New York merkez olmak üzere, Denver ve San Francisco’da
toplandılar.
II.Dünya Savaşı’nın ardından Amerikan
rüyasını yaşamaya başlayan orta sınıfın
Geleneklerinden, iyi eğitim-iş-eş
kriterlerinden, monoton hayat düzeninden ve toplumsal kurallardan uzak duran
Beat Kuşağı gençliği, özgürlük ve arayış kavramlarını çarpıcı bir şekilde
gösterdi. Beat Kuşağı’nın ilham kaynaklarından
biri, 1929 Büyük Buhranı sonrasında mevsimlik işçi olmak amacıyla trenlere
kaçak olarak binen ve ülkeyi bu şekilde uçtan uca kat eden demiryolu
işçileridir.
29 Bunalımı sürecinde, demiryolu
inşaatlarında çalışan işçiler, demiryolları bittikten sonra yeni işler bulma
amacıyla kaçak olarak bindikleri trenlerle Amerika’yı bir uçtan diğer uca
dolaşmaya başladı. 29 Bunalımının getirdiği ekonomik küçülmeden dolayı, o
dönemde ancak geçici ve karın tokluğuna, çiftçiliklerde iş bulunabiliyordu. Hayatta
kalmak için sürekli eyalet değiştirerek, farklı hasat dönemlerine yetişmek
gerekiyordu. Bu mevsimlik işçiler, öyküleriyle Beat Kuşağı’nın esin kaynağı
oldu.
(kitapeki)
(gzt)
Grup içerisinde sanatın çok
farklı dallarıyla ilgilenenler olduysa da, Beat Kuşağı en çok edebiyat
alanındaki çalışmalarıyla öne çıktı. Jack Kerouac’ın ‘yolda’ ve Allen Ginsberg’in
‘Uluma’ isimli kitabı dönemin en çok tanınan eserleri olduu. Beat Kuşağı
sanatta hiçbir akıma doğrudan bağlanmadı.
Tutkulu diyalogların, cinselliğin
ve uyuşturucu deneyimlerinin açık bir şekilde ifade edildiği eserler,
alışılmışın aksine; doğaçlama bir şekilde, yolda ve hareket halindeyken
üretildi. Bu ideoloji yalnızca edebiyatla sınırlı kalmamış; yönetmenler,
senaristler ve müzisyenler arasında da yaygınlaşmıştır.
Beat yazarlarının eserleri ilk
ortaya çıktığında, içerikleri ve üsluplarından dolayı büyük bir toplumsal
tepkiyle karşılaştı. Onlarca davanın ardından eserleri ancak sansürlenerek
yayınlandı. Kuşağı yazarları ve şairleri, alışıldık edebiyatçıların ötesinde
bir kişiliğe sahiptirler. Onlar için edebiyat hareket halindeyken, sadece yolda
üretilen bir şeydi. İçlerinde bazıları ise bir şeyler yazmak yerine hayatlarını
romanlara yaklaştırmayı tercih etti.
Peki ‘Yol’ neden
Beat Kuşağı için kutsal bir anlam kazandı?
Yol, sonu gelmeyen arayışın
simgesidir ve Beat Kuşağı’nın felsefi özü olan Zen, dinamik meditasyon
yöntemleriyle bu anlamı bulma üzerine kuruludur. Oysa anlam bir hedef olamaz.
Anlam arayışın kendisindedir. Bu çoşku onları Kuzey Afrika’ya, Viyana’ya,
İstanbul’a, Uzakdoğu’ya, Paris’e ve dünyanın en uç köşelerine dek götürür.
(idefix/ulumalar)
Beat Kuşağı felsefi açıdan özünü
varoluşçulukta buldu. Dostoyevski, Nietzche, Kafka, Heidegger, Sartre, Camus
gibi isimler düşünsel alanda bu fikirleri ilk işleyenler oldu. 20.yy’ın dinmek
bilmeyen bunalımları ve iki dünya savaşı, adı konulamayan bir şeyin ortaya
çıkmasına neden oldu; ‘yabancılaşma’, ‘özgürleşme’ ve ‘bulantı’ gibi
sözcüklerle tanımlanabilecek bu şey, Beat Kuşağı’nda ‘sonsuz yaşam coşkusu’
olarak vücut buldu. Kuşak, yalnızca kendi hayatlarına odaklanmadı, ırkçılık,
eşitsizlik ve sınıf ayrımcalığı gibi pek çok toplumsak konuda karşı duruş
sergiledi.
Michael Mcclure:
Bir bariyer yıkıldı. Bir insan sesi ve bedeni; Amerika’nın sert duvarına, onun
ordularına, akademilerine, kurumlarına, düzenin sahiplerine ve güç destekli
temellerine karşı gürledi.
(arsizsanat)
(beatgeneration)
60’lı yıllarda Beat
Kuşağı
1960’lara girildiğinde Beat
Hareketi, Amerikan yer altı gençliğinin öncüsü haline geldi ve müzikten
sinemaya, şiirden romana her alanda etkisini göstermeye başladı. 60’ların öne
çıkan müzisyenleri de Beat Kuşağ’ndan ciddi anlamda etkilendiler.
The Doors, Bob Dylan, The Rolling
Stone, The Beatles, Pink Floyd gibi gruplar yaptıkları deneysel çalışmalarla
Beat Kuşağı’nın gelenek yıkıcı-muhalif karakterinin müzikteki temsilcileri
oldular.
(10layn)
Mülkiyetsizlik-aidiyetsizlik gibi
değerleri merkezine koyan Hippiler doğrudan Beat Kuşağı’nın derin etkisi altına
girdi. Amerika’daki 68 Hareketlerinin de eylem pratiğinde de Beat Kuşağı’nın
tavrına yakın bir duruş sergilediler.
Beatnikler, Buda’yı ve
Meditasyonu Amerika’ya tanıttılar. Hayatın monoton ilişki setlerini
sürdürmekten ibaret hale geldiği ve bireyin üretim ilişkilerinin devamlılığını
sağlama adına bir araç haline getirildiği bir sistemde, psikolojik anlamda
büyük yıkımların görünmesi kaçınılmazdı.
Zenginleşen Amerika’da alım gücü
ne denli yükselse de, Amerikalılar pembe bir düşün parçası almadıklarını, maddi
alım gücünün mutluluğu satın almaya yetmediğini anlamaya başladı. Beat Kuşağı’nın
gençlik üzerindeki büyük etkisi bu arayıştan doğdu. Beatnikler, gençliği
özgürleştirdiler ve insanları kurgulanmış yaşamın ötesine davet ettiler.
(arsızsanat)
60’ların ikinci yarısında on
binlerce gencin akın akın Hindistan’a doğru yola çıkması, Batı’nın sıkıcı
sınırlarından topluca kaçış anlamına geliyor, başkaldırının doğrudan eyleme
dönüşmüş biçimiydi.
Bu dönemde Jim Morrison ‘Dünyayı istiyoruz, hemen şimdi istiyoruz’
diyerek arayışın ne denli büyük olduğunu gösterdi ve daha fazla
beklenemeyeceğini ifade etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.